Türkiye ile İsrail arasındaki normalleşme süreci başlayalı haziranda bir yıl olacak. İsrail Başkonsolosu Shai Cohen’e göre bir yıldır siyasi ve ekonomik alanlarda ikili işbirliğinin altyapısı yeniden kuruluyor, anlaşmalar yenileniyor. İsrail devletinin 69’uncu kuruluş yıldönümü nedeniyle İstanbul’da bir davet vermeye hazırlanan Cohen, “Türkiye ve İsrail için bölgesel çıkarlar ve tehditler aynı” diyor. İsrail Başkonsolosu Cohen’le ilişkilerin gidişatını konuştuk.
Türkiye ile İsrail arasında ilişkilerin normalleşmesi süreci başlayalı neredeyse bir yıl oldu. Son bir yılda iki ülke ilişkilerinde neler değişti?
İki büyük gelişme var. Birincisi, ikili işbirliğinin bütün resmi altyapılarını yeniden kuruyoruz. Siyasi diyalog, ekonomik diyalog, ikili anlaşmalar, vs. gibi hükümetlerarası katılım araçları yeniden tesis edildi. İsrail Dışişleri Bakanlığı Ekonomik İşler Başkanı Yaffa Ben-Ari bu hafta Ankara’da Türk yetkililerle ekonomik diyalog toplantısına geliyor. Üç ay önce de Ankara’da siyasi diyalog toplantısı yapıldı. Çifte vergilendirme, yatırımın teşvik edilmesi, turizm, vs. alanlarında bir dizi ikili anlaşmayı yenilemekten bahsediyoruz. Mavi Marmara olayından bu yana dondurulmuş olan hükümetlerarası ilişkileri yeniden canlandırıyoruz. İkincisi, her iki ülkede de sivil toplumda akademik, kültürel, ticari alanlarda önemli işbirlikleri mevcut. Şu anda yağmurdan sonra çıkan mantarları toplama aşamasındayız. Her iki ülkeye de delegasyonlar gelip gidiyor. Bu ay ‘Sound Ports’ adlı Tel Aviv-İstanbul Müzik Festivali yapıldı.
İsrail ile Türkiye arasındaki ekonomik ve ticari ilişkiler ne durumda?
Özellikle özel sektörde ilişkilerde büyük bir dinamizm var. 15 ve 17 Mayıs arasında Türkiye’den bugüne kadarki en büyük işadamları delegasyonu TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) organizasyonuyla İsrail’e gidecek. 90 Türk şirketinden 100’den fazla işadamı bekliyoruz, bu büyüklükte bir delegasyon daha önce hiç gelmemişti. Biz de onlar için İsrail’de B2B toplantıları organize edeceğiz. 23 Mayıs’ta İstanbul’da İSO’yla (İstanbul Sanayi Odası) birlikte ‘İnovasyon Günü’ düzenliyoruz. Ayrıca 10 Mayıs’ta Türkiye-İsrail ekonomik ilişkilerine en fazla katkıda bulunmuş olan üç Türk işadamına ödül vereceğiz.
‘BERABER KARAR VERDİK’
Normalleşmeden önceki dönemle bir kıyaslama yapacak olursanız şu anda ikili ilişkileri
nasıl tarif edersiniz?
Ben bunu, yüzme havuzunun önünde durup üç metrelik yükseklikten soğuk suya atlayıp atlamamaya karar vermeye çalışan bir kişinin durumuna benzetiyorum. Biz Türkiye’yle beraber soğuk suya atlamaya karar verdik ve yüzmeye başladık. Bu noktaya ulaşmak tabii ki zaman aldı. Ama eninde sonunda olması gerekiyordu çünkü etrafımızda olup biten gelişmelere bakacak olursak, bugün her iki ülkenin de karşı karşıya kaldığı bölgesel problemlerle kıyaslandığında geçmişteki ikili anlaşmazlıklar gözümüze çok daha küçük görünüyor. Bunları bir kenara bırakmak zorunda olduğumuzu anlamanın zamanı gelmişti. İsrail ve Türkiye gibi iki ülkenin işbirliğine geri dönmesi tamamen doğaldır.
İsrail ve Türkiye’nin ortak bölgesel çıkarları ve onları bekleyen ortak tehditler neler?
Türkiye ve İsrail’in bölgedeki çıkarları ve iki ülke için bölgesel tehditler aynı. Öncelikle başını DEAŞ’in çektiği cihatçı terör örgütleri. Sadece DEAŞ değil, aynı zamanda Suriye’deki El Nusra da bunun bir örneği. Bu terör örgütleri sadece Türkiye ve İsrail’i değil, bütün bölgenin güvenliğini tehdit ediyor. Türkiye’nin güneyden, İsrail’in kuzeyden Suriye’ye sınırı var, bu nedenle bu terörizmi engellemek her iki ülkenin de ortak çıkarı. Bir diğer ortak tehdit de Suriye’deki Hizbullah güçlerinin varlığı. Hizbullah hem Lübnan’da hem de Suriye’de İsrail için bir tehdittir, Türkiye de bölgesel istikrar açısından bu durumu tehlikeli görüyor. Ayrıca her ikimiz de Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyoruz.
‘SORUMLULUĞUMUZ VAR’
Bölgesel olarak başka ne gibi işbirliği alanları mevcut?
Bölgesel istikrar sadece güvenlikten ibaret değil, aynı zamanda sürdürülebilir ekonomik gelişme, enerji, su yönetimi ve çevre sorunlarıyla da ilgilidir. Tüm bu konularda bölgesel istikrarı geliştirmek için Türkiye’yle konuşmak zorunda olduğumuzu hissediyoruz. İsrail ve Türkiye, kaotik Ortadoğu’da aklı başında iki adacıktır. Bu bağlamda aynı zamanda bir sorumluluğumuz da var. Son derece sorunlu bir bölgedeki iki demokrasi olarak bölgedeki sürdürülebilir gelişme için sorumluluk paylaşıyoruz.