İsrailin barış denemeleri
Şimdi bazıları diyor ki, bu zor çalkantılı günlerde, saldırgan İslamı durdurmanın yolu İsrailin acele özveriler yapması ve topraklarından ödün vermesidir. Bu teori çok basit gözüküyor. Şöyle diyorlar: Topraklardan çık ve barış ihtimali artacak. Ilımlılar kuvvetlenecek, radikaller zayıflayacak. İsrailin güvenliğini de çok dert etme, uluslararası bir kuvvet bunu üstlenecek.
Bunlar bana devamlı geniş kapsamlı bir teklif yap, her şey yoluna girecek diyorlar. Fakat bu teoride bir problem var: Bunu denedik ve başarısız oldu. 2000 yılında İsrail Filistinlilerin hemen hemen her isteklerini kabul eden geniş kapsamlı bir teklif yaptı. Arafat bunu reddetti. Filistinlilerin bundan sonra gerçekleştirdiği terör saldırılarında 1000 İsrailli hayatını kaybetti.
2008 de Başbakan Olmert daha da cömert bir teklif yaptı. Başkan Abbas buna cevap bile vermedi.
Fakat İsrail cömert teklifler yapmakla kalmadı. Bazı topraklardan tamamen çekildik. 2000 de Lübnandan, 2005 te Gazzenin her santimetresinden çekildik. Bu, bizi tehdit eden İslami fırtınayı sakinleştirmedi, aksine yaklaştırdı ve daha kuvvetli yaptı.
Çekildiğimiz topraklardan Hizbullah ve Hamas şehirlerimize binlerce roket saldırısı yaptı. İsrail Gazze ve Lübnandan çekildiği zaman ılımlılar üstün gelmediler, ne yazık ki radikaller tarafından yok edildiler. Üzülerek belirtiyorum ki, oralara yerleştirilen uluslararası kuvvetler de bu radikallerin İsrail e saldırılarını önleyemediler.
Gazzeyi boşaltırken barış getireceğini ümit ettik
Gazzede inşaatları dondurmadık. Yerleşimleri köklerinden söküp aldık. Tam teorilerin söylediğini yaptık: Yerleşimleri boşalt, 1967 sınırlarına geri çekil.
Ne kadar çaba sarf ettiğimizin hatırlandığını zannetmiyorum. Binlerce kişiyi evlerinden çıkardık. Çocukları okullardan ve yuvalardan aldık.
Sinagoglarımızı buldozerlerle yıktık. Sevdiklerimizin mezarları dahil orasını boşalttık. Bütün bunları yaptıktan sonra, Gazzenin anahtarlarını Abbasa teslim ettik.
Teoriye göre Abbas ve Filistin Yönetimi barışçı bir Gazzeyi artık inşa edebileceklerdi. Hatırlarsınız, bütün dünya bizi alkışladı. Çekilmemizi büyük siyaset sanatı ve barış için atılan cesur bir adım olarak alkışladılar.
İsrailin güvenlik sorunları
Fakat barış gerçekleşmedi. Savaş oldu. İran, taşeronu Hamas vasıtasıyla Filistin Yönetimini Gazzeden attı. Gazzede Filistin Yönetimi sadece bir günde çöktü.
Filistin başkanı bu kürsüden Filistinlilerin sadece ümit ve hayalleriyle silahlı olduklarını söyledi. Evet. Ümit, hayal ve İrandan temin edilen 10,000 Grad roketi, ve bugünlerde Libya ve diğer kaynaklardan Sina yoluyla Gazzeye kaçırılan binlerce öldürücü silah.
Şehirlerimize binlerce roket saldırısı yapıldı. Bütün bunlardan sonra, İsraillilerin neden kuşkulu olduklarını anlayabilirsiniz: Aynı şeyin Batı Şeriyada olmasını ne önleyecek? Ülkenin güneyindeki büyük şehirlerimiz Gazzeye yirmi otuz kilometre uzaklıkta. Fakat ülkenin merkezinde, Batı Şeriya karşısında şehirlerimiz Batı Şeriya sınırından sadece birkaç yüz metre ötede.
Şimdi size soruyorum: Aranızdan hanginiz böyle bir tehlikeyi ailelerinize bu kadar yaklaştırırdınız. Sorumsuzca yurttaşlarınızın hayatını tehlikeye atar mıydınız? İsrailliler Filistinlilere bir ülke vermek istiyorlar, fakat orada ikinci bir Gazze ile karşılaşmak istemiyorlar. Dolayısıyla, güvenlik konusunu konuşmak istiyoruz ve Filistinliler bunu reddediyorlar.
İsrail Gazzeden alınan acı dersleri hatırlıyor. Fakat İsraili eleştirenlerin çoğu bunları görmemezlikten geliyor. Sorumsuzca İsrailin aynı şeyi tekrarlamasını istiyorlar. Sanki hiçbir şey olmamış gibi aynı tavsiyeleri tekrarladıklarını, aynı formülü önerdiklerini görüyorsunuz.
Bütün bu eleştirenler İsrailin, güvenliğini temin etmeden ciddi ödünler vermeleri için baskı yapıyorlar. Saldırgan İslamın doymaz timsahını besleyenlere cesur devlet adamı diyorlar. Timsahı önlemek istediğimiz için de bize barış düşmanı diyorlar.
Bütün bu iftira ve hakaretlerle, İsrailin daha sağlıklı tavsiyelere ihtiyacı var. Basında kötü gözükmeyi övgü dolu bir mezar taşına tercih ederim. Sabah ne yediğinden daha öncesini hatırlayan adil, ve İsrailin meşru güvenlik kaygılarını dile getiren bir basını daha da tercih ederim
Bu kaygılar ve ihtiyaçlar ciddi barış görüşmelerinde dile getirilebilir. Fakat görüşmelere gerçekleşmezse konuşulmazlar. İsrail ufak bir yer, ve dolayısıyla ihtiyaçları çok. Batı Şeriyasız İsrailin genişliği 9 mildir.
Hepimiz bu şehirdeyiz, size bir örnek vereyim: Bu mesafe Manhattan'ın üçte ikisidir. Unutmayın, Brooklyn ve New jersey de yaşayanlar da, İsrailin komşularından çok daha sevimli.
Peki, dişlerine kadar İran tarafından silahlandırılmış düşmanlarla çevrili ufak bir ülkeyi nasıl müdafaa edersiniz? Belli ki bu ufak arazi bu müdafaa için yeterli değil. İsrailin stratejik derinliğe ihtiyacı vardır. Zaten bu nedenler Güvenlik Konseyi 242 no lu kararı İsrailin 1967 de ele geçirdiği tüm topraklardan değil, "bazı topraklardan" çekilmesini öngörüyor. Bu karar, topraklardan çekilme ve savunulabilir sınırlardan bahsediyor. Dolayısıyla kendini savunabilmek için İsrail Batı Şeriyada bazı önemli noktalarda uzun süreli askeri varlığı olmalıdır.
Başkan Abbas'a bunu izah ettim. Cevabı, egemen bir Filistin'in bunu kabul edemeyeceği oldu. Neden? Amerikanın yarım yüzyıldan çok Japonya Almanya ve Güney Korede askerleri var. İngilterenin Kıbrısta bir hava üssü var. Fransanın üç bağımsız Afrika ülkesinde askeri kuvveti var. Bu ülkelerden hiçbiri egemen olmadıklarını söylemiyorlar.
Daha birçok hayati güvenlik sorununu görüşmemiz lazım. Örneğin hava sahası. Burada da,İsrailin boyu büyük güvenlik sorunları yaratıyor. Amerikayı uçakla 6 saatte geçebilirsiniz. İsraili katetmek üç dakika sürer. İsrailin hava sahasının yarısı, kendisiyle barış yapmamış bir Filistine mi verilecek?
İsrailin uluslararası havaalanı Batı Şeriyadan birkaç kilometre uzakta. Barış olmazsa, uçaklarımız Filistin devletinden atılacak füzelerin hedefi mi olacak? Batı Şeriya'ya kaçakçılığı nasıl önleyeceğiz? Batı Şeriya, aslında Batı Şeriya dağlarıdır. İsrailin üzerinde kurulduğu ve nüfusunun büyük bir kısmının yaşadığı kıyı şeridine yüksekten bakan bir bölgedir. Bu dağlara şehirlerimize saldırabilecek roketlerin yerleştirilmesini nasıl önleyeceğiz?
Bunlar sanal değil, gerçek sorunlardır. İsrailliler için ölüm kalım meselesidir. Bu sorunlar Filistin devleti kurulmadan imzalanacak bir barış anlaşmasıyla çözüme kavuşmalıdır, yoksa hiçbir zaman bir çözüm olmaz. Çözüm bulunmazsa da bu sorunlar ileride pahalıya mal olur ve barışı yok ederler.
Filistin önce İsrail ile barış yaptıktan sonra devletlerini kurabilirler. Size şunu da belirteyim. Böyle bir barış anlaşması imzalandığında İsrail Filistini BM in yeni bir üyesi olarak tanıyan son değil, ilk devlet olacaktır
Gilad Shalit
Şunu da eklemek istiyorum. Hamas askerimiz Gilad Shalit'i beş senedir esir tutarak uluslararası kanunlara karşı gelmektedir.
Kızılhaç'ın tek bir ziyaretine izin vermediler. Bütün uluslararası anlaşmalara karşı, bir mahzende ve karanlıkta esir. Gilad Aviva ve Noam Şalit'in oğlu, ve 1930 larda soykırımdan İsrail kaçarak kurtulan Zvi Şalit'in torunu. Gilad her İsraillinin oğlu. Burada temsilcisi bulunan her ülke onun serbest bırakılmasını talep etmelidir. Bugün buradan Ortadoğu hakkında bir kararname çıkartmak istiyorsanız, o kararnamenin konusunun bu olması lazımdır.
Barış vizyonu
Geçen sene Bar İlan Üniversitesinde, bu sene Knesset'te ve Amerikan kongresinde silahtan arınmış ve Yahudi devletin tanıyan bir Filistin devletiyle yapılacak barış görüşümü açıkladım. Evet, Yahudi devleti. Bu Genel Kurul 64 sene önce Yahudi devletini tanıdı. Şimdi Filistinlilerin de aynı şeyi yapmalarının zamanı geldiğine inanmıyor musunuz?
Yahudi devleti olan İsrail, aralarında bir milyon İsrailli Arap olan azınlıkların haklarına her zaman hürmet edecektir. Keşke aynı şeyi kurulacak Filistin devleti için de söyleyebilseydim. Filistin yetkilileri daha birkaç gün önce New York ta, kurulacak Filistinde Yahudi olmayacağını açıkladılar. Etnik temizlik – Judenrein, Yahudi olmayan bir bölge istiyorlar. Bugün Ramallah'ta Yahudilere mülk satmayı ölümle cezalandıran bir kanun var. Bu ırkçılıktır. Ve bu kanunlar hangi kanunları hatırlatıyor biliyorsunuz.
Ülkemizin demokratik yapısını değiştirmeye hiçbir niyetimiz yok. Fakat Filistinlilerin ülkemizin Yahudi yapısını değiştirmesini de istemiyoruz. Artık İsraili milyonlarca Filistinliyle doldurma rüyalarında vazgeçsinler.
Barışın engeli yerleşimler değil
Başkan Abbas dün burada Filistin İsrail çatışmasının temelinde yerleşimlerin yattığını söyledi. Bu çok garip. Çatışmamız Batı şeriyada tek bir İsrailli yerleşim olmasından 50 sene önce başladı. Dolayısıyla, eğer Abbas'ın söyledikleri doğruysa, bahsettiği yerleşimler Tel Aviv, Haifa ve Beer Sheva olmalı. Belki de geçenlerde İsrail 63 senedir Filistin topraklarını işgal ediyor dediğinde bunu kastediyordu. 1967 den beri demedi, 1948 den beri dedi. Umarım birisi bu soruyu ona sorar, çünkü cevabı gerçeği yansıtacak: Çatışmanın sebebi yerleşimler değildir. Yerleşimler çatışmanın sonucudurlar.
Tabiki yerleşimler sorunu görüşmelerde tartışılacak. Fakat ne yazık ki çatışmanın ana nedeni Filistinin herhangi bir sınır dahilinde bir Yahudi devletini tanımamasıdır.
Dünyadaki saygın devlet adamlarının, 1917 de Lord Balfur ve Lloyd George'dan başlayıp, 1948 de başkan Truman, ve nihayet iki gün önce başkan Obamanın kabul ettiklerini kabul etmeleri lazım: İsrail bir Yahudi devletidir.
Başkan Abbas, kaçak oynama. Yahudi devletini tanı ve bizimle barış yap. Hakiki bir barış için İsrail ciddi ödünler vermeye hazır. Filistinlilerin ne İsrail tabası ne de vatandaşı olmalarını istiyoruz. Hür devletlerinde yaşamalılar. Fakat, bizim gibi, ödün vermeye hazır olmalılar. Ödün vermeye hazır olduklarına, İsrail ile güvenlik sorunlarını görüşmeye, ve bizim ülkemize tarihi bağlarımızı reddetmekten vazgetiklerinde inanacağız.
İsrailin Yahudilerin tarihi anavatanıdır
Devamlı işitilen bir kınama "İsrailin Yeruşalayimi Yahudileştirdiği". Bu, Amerikanın Washingtonu Amerikanlaştırdığı, veya İngilterenin Londrayı İngilizleştirdiği kadar saçma bir kınama. Adımız neden Yahudi biliyor musunuz? Çünkü Yahudiya'dan geliyoruz.
Yeruşalayimdeki ofisimde kral Hezekiah zamanından kalma 2,700 senelik, ve Ağlama duvarının hemen yanında bulunan bir mühür vardır. Mührü üzerinde ibranice bir yetkilinin adı yazar. Adı Netanyahu. Bu benim soyadım. Adım ise, 1,000 sene daha eskiye dayanır, ve diğer adı İsrael olan Yakubun oğullarından birine verdiği isim – Binyamin. Yakup ve 12 oğlunun Yahudiya ve Samaria dağlarında 4,000 sene önce dolaştıklarından bugüne İsrail topraklarında devamlı bir Yahudi yaşamı oldu.
Sürgüne gönderilen Yahudiler de her zaman geri dönme rüyasıyla yaşadılar. İspanyadan kovulan Yahudiler, Ukrayna da pogromlardaki Yahudiler, Naziler etraflarını sararken Varşova gettosundaki Yahudiler hep aynı özlemi dile getirdiler: Gelecek sene Yeruşalayimde. Gelecek sene vadedilmiş topraklarda.
İsrail başbakanı olarak, dünyaya dağılmış ve her türlü belayı görmüş, fakat hiçbir zaman yegane Yahudi devletinde kendi kaderlerini kendi ellerine almak isteklerini kaybetmemiş yüzlerce nesil Yahudi adına konuşuyorum.
Barışa çağrı
Başkan Abbas'ın benim barış ortağım olmasını umuyorum. Bu barış için çok çalıştım. Görevime başladığım gün ön şartsız görüşmeler talebinde bulundum. Başkan Abbas cevap vermedi. İki millet için iki ülke vizyonumu paylaştım. Başkan Abbas gene cevap vermedi. Yüzlerce yolda güvenlik barikatlarını kaldırdım ve Filistinlilerin daha rahat seyahat etmelerini sağladım. Bu, Filistin ekonomisinde görülen hatırı sayılır büyümeye yardımcı oldu. Fakat – Başkandan gene cevap gelmedi. Şimdiye kadar görülmemiş bir şey yaptım ve hiçbir İsrail başbakanının yapmadığı, inşaatları 10 aylığına dondurma kararı aldım. O zaman da alkışladınız, fakat bir cevap gelmedi.
Son haftalarda, Amerikan yetkilileri görüşmelere tekrar başlamak için bazı fikirler geliştirdiler. Bu fikirlerin sınırlar konusunda olanlarını beğenmedim. Mutlaka Yahudi devlet konusundaki fikirleri de Filistinliler beğenmediler.
Fakat herşeye rağmen, bu yeni Amerikan atılımıyla görüşmelere başlamayı kabul ettim. Sayın Abbas. Neden bana katılmıyorsun? Görüşmeler hakkında görüşmelere son verme zamanı geldi. Yeter. Artık barış için görüşmeler yapalım.
Senelerce İsraili silahla savundum. Onlarca senedir İsraili dünya kamuoyu mahkemesinde savunuyorum. Başkan Abbas, hayatınızı Filistin davasını savunmaya adadınız. Bu çatışma daha nesillerce sürecek mi? Yoksa çocuklarımız ve torunlarımız nasıl başarılı olduğumuzu mu konuşacaklar. Bence amacımızın bu olması lazım, ve buna erişebiliriz.
İki buçuk senedir kapım size her zaman açık olmasına rağmen Yeruşalayimde bir kere buluştuk. İsterseniz Ramallah'a da gelirim. Daha da iyi bir fikrim var. İkimiz de binlerce mil uçtuk ve New York tayız. Aynı binadayız. Bugün burada, Birleşmiş Milletler binasında buluşalım. Bizi kim durduracak ki? Eğer cidden barış istiyorsak bugün burada buluşup barış görüşmelerine başlamamızı ne engelleyebilir?
Samimi ve açık konuşmamızı öneriyorum. Birbirimizi dinleyelim. Ortdoğuda dendiği gibi "dugri" konuşalım. Bu açık ve dürüst demektir. Ben kendi endişe ve sorunlarımı söyleyeceğim. Siz de kendinizinkileri. Tanrının yardımıyla barış yapmak için ortak bir temek bulacağız.
Eski bir Arap deyimi, ek elle alkış tutulmaz der. Barış için de aynı. Tek başıma barış yapamam. Siz olmadan barış yapamam. Başkan Abbas, size elimi barışla uzatıyorum. Umarım sıkarsınız. İkimiz de Abrahamın oğullarıyız. Benim halkım ona Abraham der. Sizin halkınız İbrahim. Atamız aynı. Aynı topraklarda yaşıyoruz. Kaderimiz bitişik. Yeşayah'ın dediği gibi " Karanlıkta yürüyen halk Büyük bir ışık görecek;" Bu ışık barış ışığı olsun